Hira'ya sesleniş 7

Sevgili Hira,
İyi ol sen her daim olur mu? Çünkü sen iyi olursan ben de iyi oluyorum. Doğru, bu pek de mümkün değil demi? Hem ne diyor Mustafa Kutlu: "Şimdi gülsün mü, ağlasın mı? Hem gülsün hem ağlasın. Hayat budur işte." Ne de güzel diyor değil mi Hira. Oysa biz bu dengeyi kavrasak ne hoş olur. Mesela her zaman mutlu olamayacağımızı kabullensek ya da her zaman ağlamadığımızın farkına varsak. Tüm dünya buna inansa hayat bayram olsa geliyor sanırım bu yazdıklarımın ardından. Ama gerçekten öyle Hira. Hem sürekli mutlu olsak kıymeti kalır mı ki mutluluğun? Ya da sürekli sağlıklı olsak sağlığın şükür sebebi olduğunun farkında olur muyuz?
Hira, bu aralar reddediyorum çoğu şeyi. Uyumsuz hissediyorum kendimi çevreme karşı. Hani yapbozda tek bir boşluk vardır ve elinde de tek bir yapboz parçası kalmıştır. Sevinirsin, ama yapboz parçası oraya ait değildir. Yapbozun bir yerinde hata yapmışsındır.. İşte Hira, ben o yapboz parçası gibi uyumsuz hissediyorum kendimi. Reddediyorum dedim ya Hira. Mesela geceleri uyutmayan, uyuduktan sonra da sık sık uyandıran huzursuzluklarımı. Keşke ben onları reddettim diye küsüp gitselerdi başımdan. Umarım giderler. Bir de Hira, tek başınalığımı sosyal izolasyon diye kamufle etsem daha az acır mı canım?
Tahammülüm azalıyor Hira, insanların düşüncesizliğine, hâlden anlamazlığına, empati yoksunluğuna ve daha birçok şeye.. Bağırmak istiyorum Hira. Yapamıyorum diye haykırmak istiyorum.. Ama bağırdığım yer bir sağırlar köyü.. Yine kendi feryadımla bir başımıza kalıyoruz yani. Sonra Hira, tüm varlığımla yabancılaşıyorum samimiyetsizliklere, gerçekliğini yitirmiş hislere. Mânâsını yitirmiş anları vr yarım kalmış heveslerimi de alıp bir sandığa kaldırmak istiyorum. Bir daha karşılaşmamak üzere diye de not düşmek istiyorum sandığın üstüne.
Azatlı kölesiyim ben hayallerimin. Tutsak özgürlüğümün bedelini de yine ben kendim ödedim.. Hayal kırıklıklarımla. Ama pişman oldum. Çünkü ben özgürken napılır bilmiyorum ki. Sanki tutsakken hava daha tazeydi, gökyüzü daha maviydi. Hira, sanırım ben yavaş yavaş yoruluyorum. Tüm kapıları çaldım. Hatta ikinci seferi bile döndüm. Ama bulamıyorum. Neyi mi? Ben de bilmiyorum Hira. Dedim ya işte bilmediğim bir şeyi bekliyorum, arıyorum.
Çölün ortasında kalıp susuzluktan serap görüyorum. Ama serabımda bile kendimi başka bir çölün ortasında görüyorum. Bu denli teslim olmuşum yenilgime. Ve yenilgim diyecek kadar da sahiplenmişim.
Hira, koş. Özgürlüğe koş, sonsuz yeşilliğe koş. Arkana sakın bakma olur mu? Huzura gebe o kahkahanı at. Ve koşmaya devam et. Sen ben gibi olma Hira. Prangalarına teslim olma. Haykır özgürlüğe olan sevdanı. Gururla izleyeceğim seni, prangalarımın yetiştiği kadarıyla ..
Deniz dalgalanıp durulduğunda tek yorulanın balıkçılar olduğunu mu zannediyorsun Hira? Deniz de yorulur. Hem de çok. Kırgınlıklarım dalgalanıp durulduğunda, benle birlikte onların da yorulduğunda anladım..
Hira, ben insanlara onları düşündüren kelimeler sordum. Çok sevdiğim birisi ona da senin aracılığınla selamlar, çiçekler yolluyorum. Şu an sana bu satırları yazarken onun kelimelerine sarılıp ağlamak istiyorum: Öylece, itilmek, görülmemek..
O kadar iyi anlıyorum ki.. Yaşantım boyu bazı anlarda hep itilen oldum. Şu an öyle miyim? Sorgulamak istemiyorum. Her sorgulama yeni kapılar açmıyor Hira. Her sorgulama seni geliştirmiyor.. Mesela itilen olup olmadığımı sorgularsam geçmişte soğuk girmesin diye kapattığım her kapı birer birer açılıp içimi üşütecek. Beni yerin dibine çekecek. O yüzden ana haber bültenlerinde son gelişme olarak versinler bu haberi : Her sorgulama güzel değildir.
Hani küçükken hatta şimdi bile sorulur. Hayır, ıssız bir adaya düşsen yanına alacağın üç şey sorusu değil. Süper kahraman olsan hangi süper gücün olsun istersin sorusu. Ve cevap gelir birinden: Görünmez olmak isterdim. O sırada ben düşünürdüm Hira, görünmez olmak bir süper güçse ben neden kendimi süper kahraman gibi hissetmiyorum. Benim cevabım da görünür olmak olurdu herhalde Hira. Öylece itilmiyim tıpkı kapı eşiğinden ittiğimiz bir toz tanesi ya da kimsesiz bir sokak kedisi gibi. 
Kayboluşunu izliyorum.. Benliğimin içine yerleşmiş oyun parkının. Çocuklar akşam olmasını bahane ederek birer birer terk ediyorlar beni. Durun diye bağırmak istiyorum ama boğazıma bir yumru oturuyor. Sesim çıkmıyor, soluğum desen bir süredir uğradığı yok. Siliniyorum yavaş yavaş yeryüzünden.
Yüreğimin bana verdiği ızdırabı dindirebilecek bir antibiyotik var mı doktor, diye sormak istedim bugün doktora. Sonra yuttum tabii ki bu soruyu Hira. Sahi, var mıdır yüreğimin ızdırabını dindirecek bir ilaç?
Hira bazı olgular; eşyalara ya da binalara özgü kalsa daha hoş olmaz mı? Mesela harabeleşmek fiiliyle göz göze geldiğimde neden nefesim daralıyor tıpkı yabancılaşmakta olduğu gibi..
Hira zaptedemiyorum düşüncelerimi. Kaçışıyorlar. Ona, buna ve şuna çarpıp ordan oraya koşturuyorlar. Ben de arkalarında çarptıkları insanlardan özür dileye dileye onları yakalamaya çalışıyorum.

Hira, bir yılın sonuna geldik. Bu olayı ne dramatize etmek istiyorum ne de edebileştirmek istiyorum. Ama şunu da demeden geçemeyeceğim ki ne yıldı be! Bir sürü kayıpla, hayal kırıklığıyla sınandığım bir yıldı. Ama yanımda hep sen ve birkaç dostum vardınız. Sizleri seviyorum..

Kendine iyi bak Hira, birbirimize iyi bakalım. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hira'ya sesleniş 10

Hira'ya sesleniş 1

Bu son seslenişim