Hira'ya sesleniş 4

Merhabalar sevgili Hira,
Yine ben geldim. Çünkü bu hâldeyken başka nereye gidebilirim, bilmiyorum. Bu aralar buluşamadık seninle. Kaleme sarılmaya bile dermanım kalmamıştı Hira. Güçsüzlüğüm bile güçsüzleşmişti. Ama sana yazabilirdim o da sen yoktun Hira.. Ben de yokluğuna mektup yazdım. Anlattım, dertlerimin ucunu birbirine bağlayıp nasıl yeni günlere ulaştığımı. Ya da ulaşmış gibi gibi yaptığımı. Mektubumun  daha yarısındayken gözyaşım damladı, kelimeler yüreğimi dağladı, mürekkep de dayanamayıp dağıldı.
Hira, kapımda buyur bekleyen birçok düşünce. Bense ışıkları söndürmüş, perdeleri çekmiş evde yokum numarası yapıyorum. Zile basar basar giderler diyorum. Evet, bazıları dediğim gibi yapıyor. Ama geri kalanlar, içerde olduğumu biliyor. Mecbur açıyorum kapıyı. Hoşgeldiniz, uyuyordum da duymadım zili diyorum. Gülüyorlar, inanmadılar. Ben de inanmadım zaten. Neyse, müsait değilim diyip kapıyı yüzlerine kapatmayı planlarken kapı benim yüzüme kapanıyor. Ben onları kapı dışarı etmeyi düşünürken, kapı dışarı olan ben oluyorum. Gülme sırası bana geçiyor.
Hira, hissettiklerim göz kapaklarıma ağır geliyor. Bazen hatta sık sık taşıyamıyorum. Yükümü bırakıp birazcık da olsa dinlenmek için açtığım her sayfa beni geri çeviriyor. Yüküm iyice ağırlaşıyor bundan dolayı. Pencereden usulca kayıp giden yağmur tanesi gibi kayıp gidiyorum kendi hayatımdan. Öyle bir usulca gidiyorum ki kendimin gittiğinden kendim bile haberdar olmuyorum. Şansıma kapıyı kapatırken kapı da gıcırdayıp beni uyandırmıyor. Teşekkürler kapı.
İçimde anlamlandıramadığım bir hüzün var Hira. Belki anlamını bulurum diye bakıyorum satır aralarına ya da bir şarkının nakaratlarına. Anlamsız hüznüm iyice tanımsızlaşıyor. Tanımsız tanımsız durma karşımda diye sitem etmek istiyorum.. Anlamını bilmediğim hüznüme bile kırılıyorum. Ama en çok da suskun duvarlara kırgınım. Ayaklanıp üstüme gelen duvarlara, ruhumla bedenim arasında duran duvarlara, zihnimden çıkmama izin vermeyen duvarlara. Alacağım olsun duvarlar.

Ah Hira, bu memleketin insanlarının yürekleri harabe. Hepsinin geçmişi hüzünlü, gözleri buğulu ve hiçbirinin çıkmıyor sesi soluğu. Bazıları bir çift güzel (g/s) öze hasret. Bazıları da bunların farkında değil..

Hira, herkesle anlaşırken kendimle anlaşacak tek bir neden bile bulamıyorum. İçime bu yıl sonbahar erken geldi. Bundandır gözlerimin her daim nemli kalması. Dışardan rengarenk gözükmeme rağmen derin bir vedaya hazırlanıyorum. Asırlardır gelmeyi ihmal etmeyen kadim dostum kışı karşılamak için veda ediyorum dalımla, yaprağımla yine dalıma ve yaprağıma. Giden de benim, uğurlayan da.. Yol da benim, gidenin ardından dökülen su da. Seneye görüşürüz derken benim yerime ağlıyor Gökyüzü.

Zihnimde başı boş gezen adı şanı belli olmayan bir sürü düşünce. Hepsinin bir isteği var : Özgürlük! Kağıda kavuşmak istiyorlar. Bimde indirimdeki tencere setini kapmak isteyen teyzeler misali birbirlerini eziyor düşüncelerim. Ben de hiçbirinin kalbi kırılmasın diye hiçbirini yazmıyorum. Şey, daha doğrusu yazamıyorum. Mesela şu an kelimelerim bir sonraki kısma geçmek için merdiven sallıyorlar alt satıra. Onlar bu kadar hevesliyken yazamamak zor geliyor maalesef. Böyle çok fazla düşünüyorum ya, sonra amaaaann hayırlısı olsun deme isteği fışkırıyor içimden. Ben de diyorum demez olur muyum? Yoksa nasıl çıkarım işin içinden.
Hira, zamanı barındıran her şeye sırtımı dönüp koşmak istiyorum ucu bucağı olmayan bozkır tarlalarında. Varsın batsın ayağıma tarlaya varlığını kabul ettirmiş diken. Diken batsın ayağıma bunu mana edip ağlayabileyim. Belki ağlama sebebim onay görür konsey tarafından. Bir diken bilr varlığını kabul ettirirken, kabul görmeyen görünmeyen ruhumla alıp başımızı gidiyoruz takvimlerin, saatlerin olmadığı uzak memleketlere. 
Yelkovan kovalamasın akrebi, takvimlerin yaprağı yitip gitmesin. Benim dedemin en baş göreviydi giden günleri takvimden kovmak. Birgün bana: "Bugün ayın kaçı?" dedi.  Takvime baktım 2 ay öncesinde kalmış.. Dede takvimi kimse kopartmamış dedim. "Kim koparsın ki?" dedi... Kalktım geri kalmış takvimi tuttum elinden çektim o günün tarihine. Dedem gülümsedi.. O zaman anlamamıştım neden gülümsediğini ama şimdi anlıyorum. Çünkü o takvim yaprakları yaşadığının ve annesine, çocuklarına, kardeşlerine kavuşmasına kalan sürenin azaldığının kanıtıydı.. 
Hira, başarısızlıklarımın etrafımı sarmasından yoruldum. Döndüğüm her köşe başında bir başarısızlığım karşılıyor beni. Sağ olsun belediye her köşe başına bir ayna koymuş da. Biliyorum Hira, hiçbir şey kolay olmaz. Ama yani bu kadar da zor olmamalı. Ya da ben bu kadar beceriksiz olmamalıyım. İşte öyle Hira, havalar da bayağı ısındı. (Kasımda olduğumuzu görmezden gelin, teşekkürler. ) Bunun bir tık ötesi gözüme toz kaçtı diyip salya sümük ağlamak. Yaşasın klişeler! 

Veda vakti geldi Hira.. Beni sensiz bırakma. Varlığın varlığımın açık penceresi. Hep gel, yine gel. Sevgilerimle. 

Görüşürüz,,,, 

🌸Bu sefer sizden bana şarkı gelsin mi? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hira'ya sesleniş 10

Hira'ya sesleniş 1

Bu son seslenişim